Posted on: Şubat 17, 2021 Posted by: admin Comments: 0

Zaferi, denizi kontrol altında tutan, ihtiyacı olan şeyi, ihtiyacı olduğu zaman, istediği yere ulaştırabilen ülke kazanır.

                                                                       Mustafa Kemal ATATÜRK

Ege Denizi ya da Türklerce kabul edilen adıyla Adalar Denizi, Türkiye ve Yunanistan’ın hararetli tartışmaları arasında kalmıştır. Bölgede egemenliğin yüzyıllar boyunca çekişmeli olduğu, dalgalarının aksine mazlum olan bir denizdir. İki tarafın da haklarından vazgeçmeyi düşünmediği ve Rusya’nın sıcak denizlere deniz yoluyla geçişi için boğazlardan sonraki geçiş yolu olan bir bölgedir. Yunanistan takımada devleti olduğunu iddia ederken Adalar Denizi’ndeki mevcut olan varlığını öne sürmektedir. Bu yazıda uluslararası hukukta Yunanistan’ın iddialarının nasıl cevaplandığı, Adalar Denizi kavramı üzerinden açıklanacaktır.

“Okyanusların Anayasası” olarak bilinen Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin (BMDHS) 46. maddesinde “takımada” şu şekilde tanımlanıyor: “… birbirleri ile olan bağları coğrafi, ekonomik ve politik yönden bir bütün oluşturacak derecede sıkı olan veya tarihi açıdan bu şekilde kabul edilen ada kısımları, bunlara bitişik sular ve diğer doğal unsurlar da dahil olmak üzere, bir adalar grubu anlaşılır.”

Takımada devleti, tümüyle bir veya daha fazla takımadadan oluşan ve başka adaları da içine alabilen devlete denir. (Sur s.360)

CIA World Factbook kayıtlarına göre dünyanın en büyük dört takımada devleti Japonya, Filipinler, Birleşik Krallık ve Endonezya’dır.

“Takımadalara özel bir rejim getirilmesinin sebebi takımı oluşturan adaların arasındaki ve etrafındaki suları bütünleştirerek egemenlik vasıtasıyla belirli bir koruma sağlanmasıdır.” (Apaydın s.570)

Devletin iç suları ile karasuları arasında “takımada suları” yer alır. Bu takımada sularının bittiği sınır (takımada esas hatları) özetle aşağıdaki kurallara göre çizilecektir (m.47):

1. Ada ve kayalıkların en uç noktaları düz çizgilerle birleştirilebilir;

2. Bu çizgilerin her birinin uzunluğu 100 mili aşamaz. Ancak bazı çizgiler, toplam çizgi sayısının yüzde üçünden fazlası olmamak üzere, 125 mile kadar uzanabilir.

3. Söz konusu alanın içindeki sular karar yüzölçümünün 9 katını aşamayıp, su ile kara oranı 1/1’den az, 9/1’den fazla olamaz.

4. Takımadanın genel biçiminden önemli bir sapma olmamalıdır.

5. Bu surette diğer bir devletin karasuları açık denizden veya münhasır ekonomik bölgesinden ayrılmamalıdır.

Karasuları, bitişik bölge ve münhasır ekonomik bölgenin genişlikleri bu şekilde çizilen “takımada esas hatları” ndan itibaren ölçülecektir. (Sur s.361)

Adaların bir sınırlandırmada nasıl etkide bulunacakları çok karmaşık ve önemli bir sorundur. 1982 Sözleşmesi adalara 200 millik MEB ve kıta sahanlığı hakkı tanımaktadır. Bu da çevrede komşu yoksa bir adanın 430 bin km2 karasuları, MEB ve kıta sahanlığına sahip olması anlamına gelmektedir. Küçük adaların bu etkide bulunabilmesi nedeniyle adalara çok büyük önem verilmektedir. (Keskin Ata s.4)

Yunanistan’ın Meis ve Türkiye’ye yakın diğer adaları üzerinde kıta sahanlığı iddiası buradan kaynaklanmaktadır. Ancak aynı sözleşmenin 83. Maddesi bu iddialara bir sınırlandırma getirmektedir. BMDHS’nin 83. maddesinin 1. fıkrasında sınırlandırma açıklanmaktadır: Sahilleri bitişik veya karşı karşıya bulunan devletler arasında kıta sahanlığının sınırlandırılması, hakkaniyete uygun bir çözüme ulaşmak amacıyla, Uluslararası Adalet Divanı Statüsünün 38. maddesinde belirtildiği şekilde, uluslararası hukuka uygun olarak anlaşma ile yapılacaktır.

Türkiye, 1982 BMDHS’ye taraf olmamasına rağmen sözleşmenin bazı hükümlerinin teamül hukukuna dönüştüğünü de kabul etmekte ve uygulamaktadır. (Yaycı s.34)

Türkiye’nin Ege’deki tarihi hakları “Lozan Antlaşması” ndan doğmaktadır. (Toklu s.493) Türkiye, Lozan Antlaşması’nın Ege denizinde Türkiye ve Yunanistan arasında bir denge kurduğu ve bu denizden her ikisinin de eşit koşullarda yararlanması gerektiğini savunmaktadır. (Toklu s.500)

Türkiye’nin Lozan Antlaşması’ndan doğan tarihi hakları bugün de geçerliliğini korumakta ve BMDHS’nin 15. maddesi uyarınca Yunanistan’ın bu haklara saygı göstermesi gerekmektedir. (Toklu s.493)

“Madde 15: Sahilleri bitişik veya karşı karşıya olan devletler arasında karasularının sınırlandırılması”na göre iki devletin sahilleri bitişik veya karşı karşıya olduğunda, aralarında aksine anlaşma olmadıkça, bu devletlerden ne birinin ne de diğerinin kendi karasularını, bütün noktaları bu iki devletin her birinin karasularının genişliğinin ölçülmeye başlandığı esas hatların en yakın noktalarından eşit uzaklıkta bulunan orta hattın ötesine uzatmaya hakkı yoktur. Bununla beraber bu hüküm, tarihi hakların veya diğer özel durumların varlığı nedeniyle, her iki devletin karasularının başka şekilde sınırlandırılmasını gerekli olduğu durumlarda uygulanmaz.

BMDHS Yunanistan’a, Türkiye ile anlaşmaya varmadan Ege’deki kara sularını genişletmek hakkını vermemektedir. (Toklu s.494)

Ege kıta sahanlığı uyuşmazlığına ilişkin olarak tarafların hukuksal görüşlerini ana çizgileriyle belirtmek gerekirse Yunanistan’ın bütün adalarının da kıta sahanlığı bulunduğu ve adaların kıta ülkeleriyle eşit olarak değerlendirilmesi gerektiği görüşüne karşı, Türkiye’nin özellikle Ege’nin kendine özgü koşulları nedeniyle Anadolu’nun kıta sahanlığı üzerinde yer alan ya da Anadolu kıyılarına daha yakın bulunan adaların kıta sahanlığına sahip olamayacaklarını ileri sürdüğü görülmektedir. (Toklu s.499)

Kıta sahanlığının, kıyı devleti ülkesi bakımından ilan etmeye gerek kalmadan var olduğu (ipso facto) ve bu hakkın en başından beri (ab initio) söz konusu olduğu, 1969 tarihli Uluslararası Adalet Divanı kararı ile açıklığa kavuşmuştur. (Ülger)

Divan’ın 1969 kararında da açıkça bildirdiği gibi, kıta sahanlığının en belirleyici özelliği onun kara ülkesinin denizin altındaki doğal uzantısını oluşturması olduğu için, sınırlandırmadaki temel öge de doğal uzantıdır; dolayısıyla, Anadolu’nun doğal uzantısı üzerinde yer alan Yunanistan’a ait adaların, kıta sahanlığı olmaması gerekir.

Ege Denizi’nde kıta sahanlığı sınırlandırmasına uygulanacak hukuk, her iki devletin de taraf olduğu ortak bir antlaşma olmadığından, örf ve âdet hukuku kuralıdır. Ege Denizi ile ilgili uyuşmazlıklar hakkında yargı yoluna gidilmesi, tarafların bunun için karşılıklı olarak kabul ettikleri bir yükümlülük olmadığı için, ancak Türkiye ile Yunanistan’ın yapacakları bir tahkimname ile olabilir. (Özbek s.8)

Yunanistan’ın, Meis Adası’nın kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge hakkı bulunduğunu iddia etmesi ve bundan kaynaklı kendisine 4 bin kat büyük denizalanı oluşturması BMDHS’ne açıkça aykırıdır.

Yunanistan’ın bir Adalar Devleti yahut Takımada Devleti olmaması sebebiyle BMDHS 47. maddedeki özel hükümlerden faydalanamayacağı açıktır. Zira Yunanistan ana karası olan bir devlettir, sadece adalardan oluşan Endonezya gibi bir devlet değildir. (Yaycı-röportaj)

           Görsel 2: Endonezya
Görsel 1: Yunanistan

Anakaradan 200 milden daha az uzaklıktaki adalar MEB üretmezler, yani bir diğer deyişle anakaranın MEB alanına dâhillerdir, üzerinde MEB oluşturamazlar. Sonuç olarak Yunanistan’ın Girit ve Rodos adaları arasında deniz yokmuşçasına düz esas hat çizerek karasuları sınırı oluşturması ve bu hattan itibaren MEB belirlemesi Türkiye’nin deniz hak ve menfaatleri bakımından asla kabul edilebilir olmadığı gibi, uluslararası deniz hukukuna da aykırıdır ve hukukun ihlalidir. (Yaycı-röportaj)

Ters yöndeki adaların, anakaradaki deniz yetki alanlarına etkisi ve UAD, Uluslararası Deniz Hukuku Mahkemesi (ITLOS) ile Uluslararası Hakem Heyeti Kararlarına örnek kararlar:

*1977 tarihli İngiltere-Fransa Davası

*1984 tarihli Libya-Malta Davası

*1999 tarihli Eritre-Yemen Davası

Bu kararlar çerçevesinde, Ege’de ters tarafta bulunan Yunan adaları ile Doğu Akdeniz’de Türkiye kıyılarına yakın mesafede bulunan Meis Adası’nın kara suları dışında herhangi bir Kıta Sahanlığı ve MEB’e sahip olamayacağı aşikardır. (Yaycı s.54)

Uluslararası hukuktaki olaylar ve bunlara verilen cevaplar, Türkiye’nin uluslararası örf âdet hukukuna ve adalete uygun görüşlerini desteklemektedir. Yunanistan’ın hak hukuk bilmez saldırgan politikasına destek çıkacak bir sözleşme veya yargı kararından söz edilmesi mümkün değildir.

Türkiye öncelikli olarak Anadolu’dan kopan adalardaki haklarından ve Doğu Akdeniz’deki haklarından vazgeçmemelidir. KKTC’yle olan Türk bağını sıkı tutup kendisine biçilmeye çalışılan domuz bağı vaziyetine izin vermemelidir. Öncelikle kendi haklarını olmak üzere KKTC’nin haklarını da aynı özveriyle savunmalıdır.

Her şeyden önce barış yolu olarak tahkimname yoluna gidilmelidir. Bundan çözüm alınamazsa ve kışkırtmalar ve Türkiye’nin haklarını sınırlandıracak şekilde iddiaların devamı halinde bölgede yaşayabilmemizin yegâne sebebi olan askeri varlığını ve gücünü göstermekten çekinmemelidir. Bu güç göstermesi savaş isteklisi olarak değil, haklarına karşı oluşabilecek bir saldırıya karşı gösterilmelidir.

Çünkü üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin denizlerden kopuk olması ve kendisine yönelik gayrimeşru iddialara karşı tepki gösterecek gücünün olmaması söz konusu olamaz.

Kendi kıyı şeridine hapsedilmek istenen bir Türkiye öncelikli olarak uluslararası hukuka daha sonra iki ülke arasında yapılabilecek bir anlaşma olursa anlaşma metnine ve her şeyden önemlisi milletin bağımsızlığına sadık kalmalıdır. Biliyoruz ki verilebilecek en küçük taviz sonraki nesillerde derin yaralar ve geçmişimizde örnekleri mevcut olan kapitülasyonlar gibi sorunlar doğurabilir. Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’deki duruşu gelecek nesiller için iyi bir yaşamın başlangıcıdır.

Diyebiliriz ki Mavi Vatan Türkiye’dir. Mavi Vatan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’dir. Mavi Vatan bir uçurmanın aldığı kadar vatanperverin yüreğinde atan bir umdedir. Kurtuluş ve kuruluştan aldığımız özgürlük ruhunu, haklarımıza barış yoluyla sahip çıkmayı ümit ettiğimiz bir coğrafyada yaşamak ve yaşatmak hedefiyle daha güzel bir geleceğe…

KAYNAKÇA

Görsel2

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/0/05/Indonesia_%28orthographic_projection%29.svg

Görsel1

https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/2/21/EU-Greece.svg

Cihat Yaycı röportajı-> https://www.milligazete.com.tr/haber/5121023/cihat-yayci-dogu-akdenizde-ivedilikle-meb-ilan-edilmelidir

İrfan Kaya Ülger-> https://www.aa.com.tr/tr/analiz/bm-deniz-hukuku-sozlesmesine-gore-meis-adasinin-statusu/1930943

Funda KESKİN ATA- Uluslararası Hukukun Mekansal Kuralları: Deniz https://acikders.ankara.edu.tr/mod/resource/view.php?id=11027

Melda Sur, Uluslararası Hukukun Esasları, Beta Yayınevi, İstanbul, 2019

Deniz TEKİN APAYDIN, “Düz Esas Hatların Belirlenmesinde Adaların Rolü: Adalar Saçağı Bilmecesi”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi • Cilt 25, Sayı 2, Prof. Dr. Ferit Hakan Baykal Armağanı, Aralık 2019

Cihat Yaycı, Sorular ve Cevaplar ile MEB Kavramı, Deniz Basımevi Müdürlüğü, İstanbul, 2019

Vefa Toklu, Uluslararası İlişkiler, İmaj Yayınevi, Ankara, 2006

Dolunay Özbek- Ege’de Deniz Hukuku Sorunlarının Uluslararası Yargı Yoluna Uygunluğu

Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi ilgili maddeler

ÇAĞHAN BUĞRA MASTI

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRENCİSİ/ ANKARA

Leave a Comment