
Yazıma özgürlüğün tanımı ile başlamak istiyorum. Sözlük tanımında özgürlük “herhangi bir koşulla sınırlanmama, zorlamaya, kısıtlamaya bağlı olmaksızın düşünme ve davranma durumu’’ olarak geçiyor. Evet belki dar anlamda bunu böyle kabul edebiliriz ancak bu kadar önemli bir kavramı böylesine dar bir kalıba sokmak yanlış değil midir? Birçok düşünürün de üzerinde kafa yorduğu bu kavram için yüzeysel bir tanımlama olduğunu düşünüyorum.
Peki ya özgürlük sadece yazılanlar kadar mıdır? Bir bakıma özgürlüğü tanımlamaya çalışırken de onu bir kalıba sokup kısıtlamaya çalışıyoruz. Özü bunun tam tersi bir durumu ifade eden bir kelime için ne kadar ironik bir durum.
Özgürlükle ilgili birkaç fikrimi ve tanımı ifade ettikten sonra asıl anlatmak istediğim yere gelmek istiyorum. Ne kadar özgürüz? Her manada her yaptığımız işte ne kadar özgürüz? Birkaç örnekle konuyu derinleştirelim. Mesela sosyal medya özgürlükler yeri olarak tarif edilebilir. Herkes istediğini yazıp paylaşabilir, düşüncelerini açıkça ortaya koyabilir. Günümüzde sosyal medyanın insanları kötü etkilediği durumlar da olduğu bir gerçek. Çok beğendiğimiz birini görüp biz de ona benzemeye çalışıyoruz veya sosyal mecralarda gösterilen ‘’ideal insanlar ‘’ gibi olmaya çalışıyoruz. Peki bunları da mı özgür irademizle yapıyoruz yoksa çok da gözle görülmeyen bir baskıyla mı? Büyüdüğümüz ortamların da bunlara etkisi yok mudur? Doğduğumuz coğrafya ve kültür içinde hepimize bazı sorumluluklar yükleniyor. Ancak bunu bizim isteyip istemediğiniz çok sorulmuyor hatta bazen üstünde biz bile çok düşünmüyoruz. Bunun hayatın bir gerçeği ve herkesin yapması gereken bir şeymiş gibi bize empoze edildiğini fark etmiyoruz bile. Bunlar aslında basit gibi görünen ama insan hayatının gidişatını önemli ölçüde etkileyen ve aslında özgürlüğünü kısıtlayan durumlar.
Peki ya çalışma hayatında? İstediğiniz kadar özgür müsünüz? Yoksa işten atılma korkusu veya baskılardan dolayı denileni harfi harfine mi yapıyorsunuz? Elbette toplu ortamlarda belli kurallar ve düzen olacaktır ancak kişinin korku ve baskı ile zorla çalıştırılması kişinin özgürlüğünün elinden alınmasıdır. Toksik iş kültürü de denen bu durumda kişiler fikirlerini paylaşmaktan kaçınır, çalışma arkadaşlarını sürekli rakip olarak görür ve onları saf dışı bırakmak ister. Sadece patronun emirlerini yerine getirmeye çalışırlar. Belki de hiç sorgulamadan bu görevi yerine getirmeleri gerektiği inancındadırlar ve yine bu da onlara empoze edilmiş fikirlerden yalnızca biridir. Peki böyle mi olmalıdır?
Bununla ilgili Davey Wreden tarafından geliştirilmiş ‘’ The Stanley Parable’’ adlı bir oyun vardır. Bu oyunda Stanley adında bir çalışan bir odada sürekli bir kamera tarafından izlenmektedir ve kameradan gelen komutları yapmaktadır. Bir gün kameradan komut gelmemeye başlayınca odasından çıkar ve hiçbir iş arkadaşının orada olmadığını fark eder. Daha sonra bir dış ses ona yardım etmek için ve şirketten ayrılması için ona komutlar vermeye başlar. Stanley ya bu komutları dinleyecektir ya da kendi bildiği gibi hareket edecektir. Kendi bildiğini yaptığında dış ses ona kızmaktadır. Oyunun sonunda ise 19 farklı senaryo vardır. Bu sonlarda ya oyun bozulur ya Stanley çıldırıp intihar eder ya da özgürlüğüne kavuşur. Ancak özgürlüğüne sadece 1 yolla kavuşabilir. Bu yol da dış sesi dinlemektir. Onun yaptığı seçimler sizi kurtarır. Yani aslında özgürlüğünüz için sizi kısıtlayan birtakım şeylere izin vermek durumundasınızdır.
Bu oyuna göre hayattaki her seçimimizde özgür olmamız pek mümkün gözükmüyor çünkü bazı zamanlar başka kişilerin izinden gitmek bizi olmak istediğimiz yere taşıyor. Şimdi de bunun tam tersi görüşü savunan birkaç kişinin sözleriyle durumu ele alalım.
‘’Özgürlüğün yolu tüm dünyaya karşı tek başına kalmak bile olsa, kendi inancına bağlı kalmaktan geçer. ‘’
Stefan Zweig
‘’Ancak kendi kendini yönetebilen akıllı insanlar özgürdür.’’
Horatius
Peki ya buradaki çelişkiyi nasıl ele almak gerekir. Zira birçok düşünür, kişilerin kendi kararlarıyla özgür olabileceğini ifade ederken bu sanal oyun dünyasında ise kurtuluş için kendinizi başkasının fikir havuzuna sorgulamadan bırakmanız bekleniyor. Hayatta da her zaman kendi bildiğimizi yapmak mı, hep başkalarını dinlemek mi yoksa her ikisi arasındaki dengeyi kurmak mı bize saf özgürlüğü getirecektir?
Sonunda hayatını feda etmek bile olsa özgürlük için kendi fikrinden dönmemek ne kadar özgürce bir davranıştır?
Elbette bu sorular herkesin kendi cevaplayabileceği belki de asla cevabını net şekilde veremeyeceği sorulardır. Ancak bunları sorgulamak asıl özgür yaşamı bizlere getirir kanaatindeyim.
Sokrates’in ‘’Sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değmez’’ sözüyle sizlere sağlıklı günler dileyerek bitiriyorum yazımı.