Posted on: Şubat 18, 2021 Posted by: admin Comments: 0

İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede devletlerin bu sözleşmeden doğan yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesidir. Şu sıralar herkesin gündeminde olan tartışmalarla birlikte İstanbul Sözleşmesinin aslında sadece kadını değil; cinsiyet, dil, din, cinsel eğilim fark etmeksizin kimlik sormadan mağduru koruduğunu biliyor olmamız gerekir. Burada da en büyük sorumluluk devlet yetkililerine düşüyor. Devletin gerekli tedbirleri yerinde ve zamanında, olası durumlarda ve sözleşme maddelerini kendi yasaları ışığında somut olayda uygulaması gerekir ki şiddetin önüne geçilsin, kimse mağdur duruma düşmesin. 

Ülkemiz, maalesef ki AİHM’de kadını koruyamadığı için mahkum olan ilk ülkedir. Bu mahkumiyet Nahide OPUZ davası ile olmuştur. Nahide OPUZ davası, kadına yönelik aile içi şiddet nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nde Türkiye’ye açılan bir davadır. 

Dava, Kasım 1995’te evlendiği ve beraber üç çocuk sahibi oldukları H.O.’nun sonraki üç yıl içinde Nahide OPUZ ve annesine bıçaklı saldırı, darp ve araçla ezme girişiminde bulunmasıyla başladı. Darp, ağır yaralama ve cinayete teşebbüsten hakkında dava açılan H.O., kanıt yetersizliği dolayısıyla yaptırıma tabi tutulmadı. İki kez gözaltına alınmasına rağmen tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Araçla ezme girişiminde bulunması dolayısıyla da 3 ay hapis cezasına çarptırılan H.O.’nun cezası, sonrasında para cezasına çevrildi. Nisan 1998 ile Kasım 2002’de hayati tehlike içerisinde olduklarını ve tehdit edildiklerini ifade eden Nahide OPUZ ve annesi, H.O.’nun tutuklanmasını talep ettiler. Sonrasında cinayete kurban giden bütün kadınlarımız gibi Nahide OPUZ’un annesi de, bütün hayatta kalma çabalarına, yardım isteklerine rağmen 11 Mart 2002’de belki daha iyi hayat şartları belki de ‘ölmek istemiyorum’ diyerek çıktığı yolda kızıyla birlikte İzmir’e yerleşmeye giderken aracın önünü kesen H.O. tarafından katledildi.

Annesinin ölümünden sonra AİHM’ye başvuran Nahide OPUZ yetkililer tarafından yaşam haklarının korunmadığını, maruz kaldıkları şiddet ve tehditlere yerel makamların duyarsız kaldığını bildirdi. Başvuru Avrupa İnsanları Hakları Sözleşmesi’nin ‘yaşam hakkı’nı güvence altına alan 2.maddesi, ‘işkence ve insanlık dışı ve onur kırıcı muamele yasağı’nı düzenleyen 3.maddesi ve ‘mahkemelere etkin başvuru hakkı’na dair 13.maddesine dayandırıldı. Başvuruda kadınları aile içi şiddetten koruyan herhangi bir düzenleme bulunmadığı ve ayrımcılık yapıldığı gerekçesiyle AİHS’nin ‘ayrımcılık yasağı’nı düzenleyen 14. Maddesine de uyulmadığı belirtildi.

Nahide OPUZ’un annesinin öldürülmesinden sorumlu olan H.O. aleyhinde Diyarbakır Mahkemesinde görülen kamu davası 26 Mart 2008’de sonuçlandı. Verilen hiçbir karar Nahide OPUZ için annesiyle birlikte çektiği acıyı, korkuyu ve şiddeti unutturacak nitelikte olamazdı fakat çıkan karar kan dondurucuydu. Verilen karar şöyleydi: 25 yıl 10 ay hapis ve 180 Yeni Türk Lirası para cezasına çarptırılan H.O., tutuklu kaldığı süre ve kararın temyiz mahkemesince inceleneceği göz önünde bulundurularak serbest bırakıldı.

Nisan 2008’de H.O. serbest kaldıktan sonra yeniden tehditler savurmaya devam etti. Bunun üzerine Nahide OPUZ H.O.’dan şikayetçi olarak önlemler alınmasını istedi. Mayıs ve Kasım ayında OPUZ, H.O.’nun cezaevinden çıktığı ve yine tehditler yönelttiği konusunda AİHM’i bilgilendirdi ve talebine karşın hiçbir tedbir alınmadığından şikayetçi oldu. AİHM sekreteryası devletten bir açıklama istedi. Makamlar H.O.’nun fotoğrafını ve parmak izini tutuklanma emriyle birlikte karakollara dağıttığını açıkladı. Ve yine başta yapılması gerekenler sonradan yapıldığı için bir can, bir kadın hayatını kaybetti.

Mahkeme oybirliğiyle Türkiye’nin şiddet gören bir kadını, savcılığa başvurduğu halde kocasından korumayarak ayrımcılık yaptığına hükmetti. Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşı Nahide OPUZ’a 36 bin 500 Euro ödemesine karar verildi. Türkiye, bu şekilde AİHM’de kadını koruyamadığı için mahkum olan ilk ülke olarak anıldı.

İstanbul Sözleşmesinin gerekliliğini en iyi gösteren somut olay bu davadır. Şimdi anladınız mı neden ‘İstanbul Sözleşmesi Yaşatır!’ dediğimizi? 

İREM ÖZDEMİR

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRENCİSİ-HUKUKÇU GEYİĞİ YAZARI

Görsel lisansı: This file is licensed under the Creative Commons Attribution-Share Alike 3.0 Poland license.

Leave a Comment