Posted on: Mayıs 6, 2022 Posted by: admin Comments: 0

Varoluşun sırrı korkusuz olmaktır. İnsanlar, tüm yardımları reddettiğinde özgürdür. Hayatta, insanların kendisine vadedildiği veya karşısına çıkan fırsatların kaç insanı bilinçlendirdiğini söyleyebilirsiniz ki? Bilinçlendirdiğini farz edersek bile en büyük fırsatın yaşam olduğunun farkında mıdır? Bu fırsatın, yaşamın her anında var olduğunu bilir mi kişi? Fırsatın aslında bir farenin fare kapanına girmesini bekleme gibi değil de o fırsata ulaşmak gerektirdiğini bilir mi peki? Tüm bu soruların temelinde yatan anahtar aslında “mindfulness” dediğimiz kavramdır. Nedir bu kavram? Ne işe yarar diye soru yöneltildiğinde de “farkındalık” cevabı gelir. Usta felsefeciler ve tasavvufçular bunu kendi alanlarınca açıklığa kavuşturunca mevzular karışır. Bunun sebebi geçmişte gerçek farkındalığa sahip tasavvufçu ve felsefeciler olmuştur lakin farkındalık olgusunu yanlış anlayan insanlar ise “farkında olmak” kavramının herkes için ortak belirtileri olduğunu zannederler. Bunun örneğini tasavvufçuların “bilinçli farkındalık” dediğimiz kavramı Allah’a ulaşmak için kullanmaları şeklinde görebiliriz. Kullanmaları doğaldır çünkü bu yoldan başka seçenekleri yoktur. Bu örneğe maruz kalan insanlar ise farkındalık olgusunu bu yolda kullanılan bir araç olduğunun kanaatine varıp başlı başına bir kavram olduğu gerçeğini kabul etmezler. Bu insanların arasından sıyrılan bilinçli farkındalık sahibi kişiler kendilerini onlardan soyutlarlar. Bu soyutlamanın kişi tarafından yaşanılan toplum biçimini beğenmemek ve yahut herhangi bir ego husul ederek yapması söz konusu değildir. Sadece doğru yaşam biçimini sağlamak adına farkında olmak gerekir.

Bilinçli farkındalık dediğimiz kavramın özü kavranırsa Doğu dinleri ve özellikle mistisizmde “nirvanaya ulaşmak” terimi karşımıza çıkar. Kökeni araştırılarak yorumlandığında kendi literatüründe “manevi kurtuluş” anlamına gelir. Bu kurtuluşun sağlanabilmesi için hayatın her anında farkında olmak gerekir. Kısaca nirvanaya ulaşmak için olmazsa olmaz ne diye sorulursa cevabı kesinlike farkında olmaktır. Farkındalık olgusunun kavrandığı vakit ise kişinin ruh yönetimini sağladığını görebiliriz. Bu, bu kadar basit değildir elbet. Ruh dediğimiz kavramın beden ile bütünleşmesini sağlayan “mindfulness”dır. Bu bütünleşmenin doğurduğu sonuç ise “salt mutluluk” dediğimiz kavramdır.

Farkındalık kavramının literatürde ilk kez yer edindiği zaman, yani Buda’nın nirvanaya eriştiği zamanda, “dört yüce gerçek” diye nitelendirilen ve farkındalık olgusunun bir parçası haline gelmiş ana ilkeler bulunmaktadır. Bu durum tabii günümüzde kolay anlaşılabilmesi için gayet somutlaştırılmıştır. Farkındalık sahibi olan Buda’nın, aydınlandıktan sonra belirlediği ilk ilke: Yaşam acı ile doludur. Yaşamın acı ile dolu olduğunun farkına vardığında her olay ve olgunun içinde acı olduğunu bilip de bu acılar dünyasında salt mutluluğa ulaşmaya çalışması saçma değil midir? Bu saçmalığı ortadan kaldıran anın gidişatını takip etmektir. Buda sadece anda kalarak yaşamını sürdürmüştür. O yaşamdaki acıların farkında olduğunda sebeplerinin de farkında olmuştur. Sebepleri ortadan kaldırdığında acılar da son bulur. Bu da Buda’nın nirvanaya ulaşmasında sonra “nirodha” diye belirlediği ilkedir. Farkındalık sahibi kişinin hayatta mutluluğa ulaşması normal insan gözünden su dolu havuzda ateş aramak gibi görünse de farkındalık sahibi olan kişi acılar içinde bir dünyada farkında olduğu müddetçe mutludur.

Farkındalık doğuştan gelmez, sonradan kazanılır. Farkındalık kazanmak ise insanın doğduktan sonraki ilk görevidir. Doğru, ahlaklı ve erdemli bir yaşamın anahtarıdır. Doğruyu bulmak ve ona ulaşmak için muhteşem bir nimettir. Kişinin kendisini varlığını kanıtlar ve ona bir gaye edindirir. Yani kısacası bazı amaçların ve isteklerin tek anahtarı “mindfulness” dediğimiz kavramdır.

Mehmet Ali Bekdaş
Mehmet Ali Bekdaş

Adım Mehmet Ali Bekdaş. 19 yaşındayım. İstanbul’da büyüdüm. Hukuk fakültesinde öğrenim görmekteyim. Türkiye İzcilik Federasyonuna bağlı bir izcilik kulübünde aktif gönüllü izci olarak etkinlik göstermekle beraber bir çok kampta da faaliyet göstermişimdir. Kendimi bildim bileli hep okumuşumdur. “Okumak” kavramını farklı bir boyuta taşıdığımı çevremdekiler gibi ben de iddia edebilirim. Hayatımda en çok dikkat ettiğim kavramdır. O denli önemlidir ki, üstat: “Kitap okumadan meydan okunmaz.” diye noktalamıştır her şeyi 🙂

Leave a Comment