
İnsan varlığının özünü merak oluşturur,sürekli bir arayış içerisinde bulunuruz; “Biz kimiz?” , “Nerden geldik?” , “Nereye gidiyoruz?” gibi sorular sorar ve bir cevap bekleriz, bu cevap bizi tatmin etmez ise soru sorma alışkanlığımızı devam ettiririz ve bilim bu noktada bize sorularımızın mümkün olan en doğru cevabını verir, bu nedenle evrenin ve yaşantımızın nasıl işlediği söz konusu olduğunda bilimden başka gerçek, güçlü ve işlevsel hiçbir yol göstericimiz yoktur. Bu suretle herhangi bir sorunumuzda ulaşmaya çalışacağımız ilk disiplin olan bilim, sorunumuza makul bir cevap bulur ve biz de yolumuza devam ederiz fakat insanların bu çaresizliğini değerlendirmek, kontrol altına almak ve yönetmek için tıpkı bilim gibi gözüken lakin içerik itibariyle yalan yanlış bilgiler üreten bir alan oluşturuldu ki bu kişilerin kurdukları cümleler çok zekice tasarlanmış cümlelerdir. Sorgulayıcı bir beyne sahip olmayan bir kişi için bu durum çok tehlikelidir ve bundan dolayı bu yazımda sahtebilimcilerin sıklıkla başvurduğu argüman hatalarına yer verdim. Bu mantık hatalarına hakim olmak bizleri sahtebilimcilere karşı bilinçlendirecektir. Ancak bu şekilde bilimin önünü açıp hem kendimizin hem insanlığın gelişimi için uygun ortam yaratmış oluruz.
A)Şüphe ve İnkâr
Bilimsel metodolojinin kalbinde şüphe yer alır, şuan dünyada gördüğümüz her yapay nesnenin veya filozofların uzun yıllardır yankılanan düşüncelerinin kaynağını şüphe oluşturur ama bazen şüpheciliği bilimsel araştırmalar çerçevesinden çıkarırız bu neticede şüpheciliğin ismini inkârcılık ya da daha doğru bir ifadeyle paranoya düzeyindeki takıntılı kuşkuculuk alır. Bunlar şüphelerini hangi noktada dindireceklerini ve belli bir konuda en azından işlevsel düzeyde güvenilir bir pozisyona hangi noktada ulaşacaklarını bilmezler. Bunun nedeni bilimsel metodolojinin yanlış kullanımıdır. Bilimsel metodolojide bilimsel araştırmalarda izlenecek yol ve süreç doğru analiz edilir fakat paranoya düzeyine ulaşan kuşkuculukta böyle bir durumla karşılaşılmaz. Doğru bilgiye ulaşma adına olgulara ve olaylara şüpheyle yaklaşılması atılması gereken adımlardandır fakat dikkat edilmesi gereken husus nerede durulması gerektiğinin bilincinde olmaktır. Aksi takdirde yaptığımız iş, anlamsız bir uğraştan ileri gitmez.
B)Tartışma Kültürü
Sosyal ilişkilerin var olduğu her ortamda fikir çatışmaları yaşanır. Bu çatışmaların temel amacı gerçeğe ulaşmaktır fakat günümüzde tartışmaların kavga şeklinde gerçekleştiğini görmekteyiz. Bunun sebebi tartışma kültürüne sahip olmamamızdan kaynaklanmaktadır. Örneğin fikre saygı adında uydurma bir norm bulunur hâlbuki kimse bir başkasının fikrine saygı duymak zorunda değildir. Aksine her türlü düşünceyi sorgulamak, tartışmak, bu fikirlerin doğruluğu üzerine kafa yormak insanlığı ileri götüren, toplumları zenginleştirip güçlendiren, halkları aydın ve özgür kılan tutumlardır. Tartışma,mantığın stratejik bir şekilde kullanılmasını içeren sanatsal bir süreçtir. Tartışma, temelde bir satranç oyununa benzer. Oyunu zekice oynayıp hem kendimize hem karşımızdakine tecrübe katmalıyız ki ancak bu şekilde tartışmanın temel gayesini yerine getirmiş oluruz.
C)Mantık Safsataları
Mantık safsataları hayatımızın her noktasında karşımıza çıkan argüman hatalarıdır. Düşüncelerimizi aktarırken veya düşünceleri anlamlandırmaya çalışırken mantığımızı kullanırız. Bir argümana mantıksal yaklaşırken akıl yürütme, ispat ve çıkarım yapma yöntemlerini kullanırız. Bunları en etkili şekilde kullanabilenler mantığa hükmedebilenlerdir ve bu kişilerin gerçeğe ulaşma potansiyeli yüksektir. Bu insanların çabaları ve faaliyetleri bilim denilen bir alanı oluşturmuş, buna mukabil hiçbir bilimsel dayanağı olmayan düşünceleri kendi emelleri doğrultusunda karşıdakilere kabul ettirmek isteyen bir kesim de oluşmuş,”sahtebilim” denilen alanda çalışmalar yapmış ve insanları yanlış veya eksik bilgilerle zehirlemişlerdir. Bu sahtebilimcilere karşı bağışıklık kazanmak istiyorsak mantık safsatalarına çok iyi bir şekilde hakim olmamız gerekir. Bu bağışıklık bizi sadece sahtebilimcilere karşı dirençli kılmaz, aynı zamanda toplumumuzu daha sağlam temeller üzerine inşa edebilmemizi mümkün kılar. Mantık safsataları tanım olarak mantıklandırma sürecinde yapılan her türlü hata anlamına gelir fakat mantık hatalarını olgusal hatalarla karıştırmamak gerekir. Örnekleyecek olursak:
- Bireylerin gen ve özelliklerinin değişimine evrim denir.
Bu önermede bir mantık hatası yoktur, olgusal hata vardır. Evrim bireylerin geçirdiği değişim demek değildir, nesiller boyunca bir popülasyonda yaşanan gen ve özellik değişimidir.
1.Kişiye ve Kişiliğe Saldırı(Argumentum ad hominem)
Bu safsatadaki amaç fikirleri veya inançları tartışmak değil doğrudan karaktere ve şahsın düşüncelerine saldırarak argümanı çürütmeye çalışmaktır. Bir örnek verelim:
- Nezan:Harun bana sigarayı nasıl bırakmam gerektiği konusunda tavsiyeler verdi.
- Hüseyin:Bunu Harun mu söylüyormuş.Hah! Günde 2 paket sigara içen benim babamdı zaten, bu tarz insanlardan tavsiye almayı bırakmalısın artık.
Buradaki mantık hatası kişinin karakterinin, ortaya attığı argümanla ilgili olmamasıdır. İlgili olsa bile karşıdaki kişinin bu kişinin fikirleri yerine karakterine, içinde bulunduğu duruma saldırmasını meşru kılmaz. Taraflar her zaman fikirleri tartışıyor olmalıdır, kişileri değil. Ad hominem adlı mantık hatasıyla iki formda karşılaşmaktayız: durumsal argüman ve tu quoque. Durumsal argüman, bireyin bulunduğu konumdan dolayı argümanlarının geçersiz olduğunu belirten safsatadır. Suç işlemiş birinin sunduğu argümanların başka biri tarafından, kişinin içinde bulunduğu durumdan dolayı önyargıyla yaklaşılarak geçersiz sayılması bu duruma örnektir. Hâlbuki bir kişinin suçlu olması onun sunduğu argümanın yanlış veya yalan olduğunu garanti etmemektedir yani argüman her neyse ona odaklanılmalıdır. Tu quoque adlı mantık safsatasında kişinin hareketlerinin veya özelliklerinin, argümanıyla çatışmasından ötürü argümanın geçersiz olduğunu iddia etme safsatasıdır. Bir kişinin bulunduğu bölgedeki örf ve adet kurallarına aykırı hareket etmesine rağmen bir başka kişiye karşı kurduğu cümlelerde örf ve adet kurallarının gerekliliğinden ve öneminden bahsetmesi ve bunu ayrıntılı bir şekilde açıklamasına karşın sırf kişinin davranışlarının argümanıyla çelişmesinden ötürü sunulan argümanın geçersiz sayılması bu safsataya örnek olarak verilebilir.
2. Otoriteye Başvurma Safsatası
Otoriteye başvurma safsatası, belirli bir konuda üretilen argümanı desteklemek için otorite kabul edilen kişilerin ifadelerini veya görüşlerini kullanarak argümanı kanıtlamaya dayanan bir tür mantıksal yanılgı türüdür. Mendeleyev’in biyoloji alanında argüman üretmesi o argümanı doğru kılmaz, bir uzmanın ağzından çıkan argümana güvenmek geçerli bir neden olsa da yeterli bir neden değildir. Yeterlilik kıstasını sağlayacak olan uzmanlıklardan veya kişisel özelliklerden bağımsız olarak bilimsel ve objektif incelemeler ve bunların neyi gösterdiğidir yani bir uzmanın kendi uzmanlık alanındaki bir argümanın doğruluğu onun uzmanlığından bağımsızdır. Aynı şekilde bir argümanın doğruluk değeri de onu söyleyenin uzmanlık alanından bağımsızdır. Tabii ki bir uzmandan kendi alanında bilgi birikimine veya doğru bilgiye sahip olması beklenir fakat doğru olan bilgilerin doğru olma nedeni uzman söylediği için değildir. Uzman gerçeğin aktarıcısı konumundadır, gerçeğin yaratıcısı değil. Bu nedenle uzmanlığı bir argümanın doğruluğu için bir neden görmek hatalı olacaktır. Bir örnek konuyu aydınlatacaktır:
- Yavuz:Evrenin oluşumu hakkında herhangi bir fikrin var mı?
- Ahmet:Evet,evren tanrı tarafından oluşturuldu.
- Yavuz:Peki bu düşüncenin bir dayanağı bulunuyor mu?
- Ahmet:Elbette,Caner Taslaman adlı bilim insanı öyle söylüyor. Adam bilim insanı haksız olamaz ya?
Burada görüldüğü üzere, Ahmet düşüncelerini bilimsel bir zeminde açıklamaktansa belli bir alanda otorite olduğu varsayılan kişinin sözünü kanıt kabul etmektedir.
3.Çoğunluğa Başvurma Safsatası
Çoğunluğa başvurma safsatasında,herhangi bir şeyi kabul eden insan sayısının çokluğu o şeyi doğrudan geçerli kılar düşüncesi hakimdir. Bu safsataya başvuranlardan çoğunlukla şu cümleyi duymaktayız: “Binlerce insan yanılıyor olamaz.”. Oysaki binlerce yıldır bir idol, tabu olarak görülen inançlar, düşünceler modern dünyada bir saçmalık olarak değerlendirilmektedir. Örneğin yıllar önce Yunan tanrıları mutlak gerçek olarak kabul edilirken şimdi ise tam tersi kabul edilmektedir. Bir iddianın doğruluk değeri farklı karakterlere sahip insanların ortak düşüncelerine değil bilimsel ve objektif yöntemlerle test edilip sonuçlandırılmasına bağlıdır. Bir mantık hatasını tanımlamanın en kolay yolu onu formülize etmektir. Bu mantık hatası şu formülle tanımlanır:
- İnsanların çoğu X’in doğru olduğunu düşünür.
- Öyleyse X doğrudur.
Çoğunluğa başvurma safsatası birçok diğer nedenle birlikte yalnız kalma korkusundan doğmaktadır. Orijinal fikirlere sahip olmak kişiyi “sürü”nün dışına çıkaracaktır, çoğunluk bu riski almaktansa sürünün uyduruklarına kayıtsız şartsız uymayı yeğler. Çoğunluğun bu eğiliminden en kârlı çıkanlar kitleleri yönetmekte çıkarı olan kişilerdir: politikacılar, din manipülatörleri, reklamcılar… İnsanların bu zaaflarını manipüle ederek istedikleri malı satabilir, istedikleri inanca çekebilir, istedikleri gündemi yaratabilirler. Demokrasi sistemi de genel olarak bu mantık hatasına dâhil edilebilir. Çoğunluğun diktatörlüğü olarak adlandırdığımız bu olguda farklı farklı niteliklere sahip insanların, hayatlarını daha iyi şartlarda sürdürme adına ve devlet denen makamın niteliğini geliştirip devamlılığını sağlaması adına karar verir. Dikkat edilmesi gereken nokta karar veren kişilerin mahiyetidir. Şayet amacımız hayat standartlarımızı yükseltip devletin gelişimini sağlamak ise çoğunluğa başvurma safsatası yerine, otoritelere başvurma gerektiği kanısındayım. Bir dakika durup düşünün; kendi seçimlerimiz olarak adlandırdığımız tercihlerin ne kadar özgün olduğunu, uzun süredir bize dayatılan inançların doğruluk kıstasının ne olduğunu, toplumsal düzeni sağlama adına atılan adımların buna ne ölçüde uyduklarını. Bunun gibi sorular çoğaltılabilir. Anlaşılması gereken nokta biz farkında olmadan veya farkında olduğumuz halde sürekli bir uyuşturulma durumundayız ve kendi kararlarımızı alamıyor, başkalarının dayatmalarına maruz kalıyoruz. Bu ve bunun gibi birçok manipülasyonlara maruz kalmamak için donanımlı insanlar olma yolunda adımlar atmalı, öğrendikçe zenginleşip öğrettikçe gelişmeliyiz.
4.Duygulara Başvurma Safsatası
Biz insanlar sosyal hayvanlarız. Daha gelişmiş bir beynimiz var. Geçirdiğimiz ve halen geçirmeye devam ettiğimiz evrim sürecinin paralelinde kültürel evrim olgusu sonucu duygularımızı diğer hayvanlara oranla daha net aktarabiliyor ve daha yoğun yaşayabiliyoruz. Edebiyatçılar insanların duygularına hitap etmeyi onlarda herhangi bir duygu uyandırmayı severler, elbette ki bazen duygusal açlığımızı dindirmek için arayışlarda bulunmalıyız fakat bunu yaparken şunun bilincinde olmalıyız: Mantıklı düşüncede, duygulara ve hislere yer yoktur. Bunun sebebi duyguların öznelliği ve güvenilmez olmasıdır. Ne zaman ki bir argüman, mantığa değil de duygulara hitap etmeye başlar işte o noktada duygulara başvurma safsatası doğar. Buradaki temel amaç duyguları manipüle etmektir. Bu mantık hatası din adamlarından politikacılara politikacılardan reklamcılara kadar kitleleri yönetmede çıkarları olanlar tarafından sıklıkla kullanılır. Örneğin bir reklamda kilolu olan bir adamın çevresindekiler tarafından dışlanması, daha sonra kullandığı bir ilaç sonucu zayıflaması ve çevresindekiler tarafından saygı görmeye başlaması gösterilebilir. Burada her ne kadar ilaç faydalı olsa da sonuç itibariyle bir safsata kullanılmıştır. Kilo vermenin vücuttaki etkilerinden ya da neden kilo verilmesi gerektiği hususundan bilgilendirme yapılmaktansa, kişinin duygularına hitap ederek duyguları sömürülmekte ve bunun sonucunda ilaç pazarlanmaktadır. Benzer şekilde din adamları dini doktrinleri kullanarak insanların duygularına hitap etmekte ve bu doktrinlerle ilgili mantıklı ve bilimsel açıklamalar yapmaya gerek duymadan kitleleri kolayca yönlendirebilmektedirler.
- Merve önündeki yemeği bitirmelisin, önündeki yemek için insanların verdikleri mücadeleden haberin var mı senin? Her gün yüzlerce insan açlıktan ölüyor, bencillik yapma ve yemeğini bitir.
Bu safsatanın en yaygın 2 alt başlığından biri olan Sonuçlara Başvurma Safsatası, bir davranışın sonucunun kabul edilemez veya hoş duygulara neden olmaması nedeniyle reddedilmesidir. Burada argümanın mantıksal nedenlerini tartışmaktan ziyade argüman doğru varsayılarak sonucun istenmeyen bir şey olacağını dolayısıyla argümanın doğru olamayacağı vurgulanır.
- Özgür irade var olmalı, sonuçta içi boş makinelerden ibaret olamayız ya? Tanrı kesinlikle var olmalı, yoksa evrenin düzeni nasıl işlerdi?
Duygulara Başvurma Safsatası’nın ikinci alt başlığı olan Saçmalığa Başvurma Safsatası, hiçbir geçerli sebep sunmadan sırf saçma olduğu ileri sürülerek bir iddianın geçersizliğini göstermeye çalışmaktan kaynaklanır.
- Ne yani bizim eskiden kuyruğumuz mu vardı, kendi kendimize ayağa kalkıp bir anda yürümeye mi başladık? Çok saçma, bu kesinlikle doğru olamaz.
5.Cehalete Başvurma Safsatası
Cehalete Başvurma Safsatası, bir iddianın aksi ispatlanmadığı için o iddianın doğru olduğunun savunulmasıdır. Bu yanılgı,kanıt eksikliğinin kanıt olduğu varsayımı temel alınarak yapılır. Hâlbuki iddia sahibi her zaman iddiasını ispatlama sorumluluğuna sahiptir. Hiç kimse ispatı ortaya konmaksızın ileri sürülen bir argümanın yanlış olduğunu göstermek için argümanın aksini ispatlamak mecburiyetinde değildir. Carl Sagan’ın sözüyle özetlemek gerekirse “Kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtı değildir.” Örneğin: Antik Yunan’da yaşayan biri yağmur yağarken şimşek çakmasının doğaüstü bir güç tarafından yapıldığını iddia ediyor,arkadaşı ona bunun için bir kanıtı olup olmadığını sorduğunda cevap olarak daha iyi bir açıklaman var mı deniliyor. Şu anda çok yaygın olarak gördüğümüz, bilimin açıklayamadığı şeyleri tanrıyla doldurmak bu mantık hatasından kaynaklanır. Son birkaç yüzyıllık bilimsel gelişmelerin öncesinde gündelik objeler ve olayların karşısında kafa karışıklığı yaşamak yaygın bir durumdu. Bunun sebebi dünya bizim o zamanki kavrayışımızın çok ötesindeydi fakat daha sonra gittikçe genişleyen dünya görüşümüz sonucu olaylara daha makul açıklamalar getirmeye ve soru işaretlerini azaltmaya başladık. Kısacası bir şeyi açıklayamamamızın sebebi o şeyi açıklamak için henüz şartların gerçekleşmemiş ve o şeyin o anki algımızın ötesinde olması aynı zamanda o şeyi açıklamak için yeterli bilgi birikimine sahip olmamamız etkendir. Tanrı yaptı demek işin kolayına kaçmaktır. Ancak bu yanılgının bazı istisnaları vardır. Örneğin 2 seçenekli bir ifadede ortaya attığımız iddianın muhtemelen doğru olduğunu iddia edebiliriz kanıt olarak da karşıt iddianın zayıf olduğunu gösteren kanıtlar ileri sürebiliriz. Örnek olarak semavi dinlerin varlığı ve yokluğu hakkında bir tartışmada, var olmadığını ileri süren biri iddiasını desteklemek için karşıt iddiayı çürütebilecek kanıtlara sahiptir. Bunları öne sürerek muhtemel doğruya sahip olduğunu öne sürebilir. Bu mantık hatasının 2 formu vardır, tanım vermekten ziyade formülize etmek işimiz kolaylaştıracaktır:
- Bir ifadenin yanlış olduğu kanıtlanamazsa, otomatik olarak doğru olmalıdır.
- Bir ifadenin doğru olduğu kanıtlanamazsa, otomatik olarak yanlış olmalıdır.
6.Döngüsel Argüman Safsatası
Döngüsel Argüman Safsatası, ortaya atılan argümanın dayandığı öncüllerin ispatsız varsayımlara dayanmasıdır yani iddianın temellerini oluşturan varsayımların ispatlanmamış olması ve sonucun bu ispatlanmamış sınırlar üzerine kurulması sonucu doğar. Bu yanılgıda kişi iddia ettiği şeyin zaten doğru olduğunu gösteren varsayımla başlayarak argümanını geliştirir. Örneğin:
- Atlas’ın yeni kitabı iyi yazılmış, çünkü o iyi bir yazar.
Buradaki iddiamız Atlas’ın iyi bir yazar olduğudur. Böyle düşünmemize sebep olan dayanağımız ise kitabın iyi yazılmış olmasıdır. Bu şekilde bir düşünce döngüsü başlatır şöyle ki: İddiamız Atlas’ın kitabının iyi yazılmasıdır, dayanağımız Atlas’ın iyi bir yazar olmasıdır, Atlas’ın iyi bir yazar olduğuna dair dayanağımız ise kitabının iyi yazılmasıdır. Bu sonsuz bir döngü başlatır. Bu safsataya sıklıkla din tartışmalarında rastlıyoruz.
- İlayda:Tanrı var olmalıdır.
- Şemsettin:Haklı olabilirsin fakat argümanın için herhangi bir dayanağın var mı?
- İlayda:Evet, Kur’an öyle söylüyor.
- Şemsettin:Anladım. Peki Kuran’ın doğru olduğu ne malum ya yanlışsa?
- İlayda: Hayır. Tanrının eseri olan bir şey yanlış olamaz.
Burada da görüldüğü gibi argümanın içindeki öncülün doğru olduğu varsayılarak tartışma devam ettirilir. Eğer ki argümanın öncülü Tanrı olarak tanımlanan bir yaratıcı gücü gerektiriyorsa diğer dini argümanlara geçmeden önce temel varsayımımızın geçerliliğini
ispatlamak zorundayız. Eğer bunu yapmadan daha kapsamlı anlatımlara ve argümanlara geçersek, o temel üzerine inşa edilmiş bütün argümanlar zayıf olacaktır.
7.Korkuluk(Saman Adam) Safsatası
Korkuluk safsatası, tartışma sırasında tartışılan kişinin tutumunun/düşüncelerinin çarpıtılması veya yanlış yorumlanması durumunda ortaya çıkan mantıksal yanılgıdır. Unutulmaması gereken bir şey vardır, doğrudan bir fikri yıkmak onun çarpıtılmış bir benzerini yaratıp yıkmaktan daha zordur. Bu yüzden tartışma sırasında köşeye sıkışan birisi iddialarını destekleyecek argüman üretmek yerine karşısındakinin argümanlarını çarpıtarak çürütmeye çalışmaktadır. Bu safsatadan korunmak için argümanlarımızı olabildiğince açık bir şekilde aktarmamız lazımdır. Bir örnek bu konuyu pekiştirecektir:
- Heja:Bütçemizin büyük çoğunluğunu savunmaya ayırmaktayız, ülkenin durumunu göz önünde bulundurursak savunma bütçemizde daralmaya gitmemiz gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde ilerde ülke içi bir kriz yaşanabilir.
- Nisa:Yani ülkemizi işgale açık, savunmasız bir şekilde mi bırakmamızı istiyorsun, amacın bu mu?
Burada da görüldüğü üzere Nisa Heja’nın argümanını çarpıtarak farklı bir argüman yani bir korkuluk oluşturmakta ve buna saldırmaktadır.
8.Kırmızı Ringa Balığı Safsatası
Bu safsata adını 1807 yılında gazeteci William Cobbet tarafından anlatılan bir hikâyeden almaktadır. Buna göre,kırmızı renkli bir balığın yaydığı koku av köpeklerinin dikkatini dağıtmakta ve bu şekilde av köpekleri eğitilmektedir- tabi daha sonra böyle bir şeyin doğru olmadığı anlaşıldı-. Kırmızı Ringa Balığı Yanılgısı, birinin tartışılan ana konudan uzaklaşmak için görünüşte önemli ama aslında alakasız bir bilgi parçası sunması durumunda ortaya çıkan mantıksal bir yanılgıdır. Bu safsatayla en fazla siyaset alanında karşılaşırız. Örneğin:
- Polis sabıkalı olan birini ortada hiçbir sebep yokken öldürmüştür ve savunma olarak da şunları belirtmektedir: “Öldürdüğüm kişi bir melek veya kahraman değildi bir suçluyu öldürdüm, onun sabıka kaydı vardı.”
Burada, suçu işleyen birey yaptığı faaliyeti sırf kişi sabıkalı diye meşru kılmaya çalışmaktadır. Yaptığı şeyin sebeplerini içeren argüman üretmek yerine kişinin özgeçmişine değinerek olayı asıl konudan uzaklaştırmaya çalışmaktadır.
Sonsöz
Birçok insan evrendeki sırları, nesnelerin hareketlerini ve amaçlarını, gözlemleyemediğimiz olguların sebeplerini ve sonuçlarını en önemlisi de kim olduklarını bilmeden hayatlarını idame ettirmektedir. Diğer insanlar ise var olan bu sorunları, mantığın süzgecinden geçmiş bir akıl yürütme yöntemi yerine kişisel duygu ve inançlarla açıklamaya çalışmaktadır. Kişilerin böyle bir tutumda olmalarının sebebi birçok diğer faktörle birlikte uyuşturulma durumlarıdır. Kişiler doğdukları ilk andan itibaren toplumun dikte ettiği normlar doğrultusunda yaşar ve karakterleri ona göre şekillenir. Yıllar geçtikçe karakterde değişmeler yaşanır. Bu yüzyılda yaşanan radikal karakter değişimlerinin ana sebebi olarak sosyal medya gösterilebilir. Haliyle teknoloji çağında yaşamaktayız ve bilgi hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde yayılıyor. Fakat önemli olan bilginin mahiyetidir ve ne yazık ki yanlış bilgi doğru bilgiye oranla daha hızlı yayılmakta ve sosyal medyada daha fazla yer edinmektedir. Bunun sebebi gerçeklerin biz insanlara sıkıcı gelmesi ve ilgi çekmemesidir. Manipülatörler emelleri doğrultusunda doğru veya henüz bilinmeyen bilgileri kırpıp, montajlayıp veya yaratıp sosyal medya ortamında yaymaktadır. Bizler doğamız gereği sıra dışı gizemli şeylere daha fazla ilgi duyarız ve inanmak istediğimiz şeylere inanmak isteriz oysaki “Katı bir masalı kucaklamak, rahatlatıcı bir masalı dinlemekten daha iyidir.” Daha iyi bir evren için doğru bilgileri arayıp bulmalı ve yaymalıyız. Sahtebilimcilerle, manipülatörlerle mücadele etmeli ve insanlığı daha üst bir sürüme yükseltmeliyiz. Silah olarak kullanabileceğimiz tek bir şey var o da bugüne kadar ürettiğimiz en güvenilir, araştırma ve keşfetme yöntemi olan bilimdir. Başvurduğumuz onlarca safsata, kurduğumuz onlarca hatalı argüman ve doğru olduklarını sandığımız yanılgılar sebebiyle her alanda verdiğimiz bedeller ve yapmamız gereken çalışmaların sayısı oldukça fazla ama bizler savaşımızı ve mücadelemizi vermeye devam etmeliyiz. Daha iyi bir hayat ve gelecek için bilimle kalın.
inanılmaz bir yazı olmuş. eline sağlık okurken adeta bir serüven yaşadım. tebrikler başarılarının devamını dilerim