Posted on: Mart 15, 2021 Posted by: admin Comments: 0

Nazilerin temeli mi? Peşinden gidilecek peygamber mi?  Yoksa sadece ne dediğini bilmeyen zavallı bir akıl hastası mı?

Friedrich Wilhelm Nietzsche, 15 Ekim 1944’de Saksonya’nın Röcken kasabasında papaz bir babanın ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Kuşaklar boyu içinden birçok papazın çıktığı bu ailede yetişen Nietzsche; cennet, cehennem, iffet, namus, günah gibi kavramları öğrendiğinde sayı saymayı bile bilmiyordu.

Bir yıl arayla babası ve küçük kardeşini bilinmezliğe yollayan Nietzsche’nin yolculuğu büyükannesinin yanına taşınmasıyla başladı. Beş kadınla altı yıl aynı evde yaşadı. Baskının ve cinsiyetçiliğin hakim olduğu bu ortamda karakterinin oluşmaya başladığı yılları geçirdi. Bence kadınlar hakkındaki fikirlerinin temeli bu döneme dayanıyor. Bunu ’’İntikam ve aşkta kadın, bir erkekten daha barbardır.’’, ‘’Kadın gençken çiçekli bir mağaradır. Yaşlanınca mağaradan bir ejderha çıkar.’’ gibi titiz gözlem gerektiren fikirlerinden anlayabiliriz.

13 yaşında kapalı kutudan çıkıp özgürlüğün tadına baktı ‘’Küçük Protestan Papazı’’ Nietzsche. Yatılı gittiği okulda başarılı bir öğrenci olmasının yanı sıra müziğe düşkünlüğü ile de biliniyordu. Sanılanın aksine iyi bir besteciydi. Yunanca, İbranice, Fransızca ve İngilizce öğrenmeye başladı. Katı Lüterci yaklaşımı bu okulda tanıdı.

Nietzsche ilk gençlik yıllarında kuralları çiğnemeye, uygunsuz konuların peşinden gitmeye başladı. Yoldan çıkmayı değil, yolu yok etmeyi düşündüğü anda sıra dışı, alkolik ve ateist yazar Ortlepp ile tanıştı. Ortlepp’ten öğreneceği çok şey vardı ama ne yazık ki tanışmalarından iki hafta sonra yazar, evinde ölü bulundu.

20 yaşında İlahiyat ve Filoloji öğrenmek üzere Bonn Üniversitesine başladı. Hayatını ailesinin planlamasına daha fazla tahammül edemeyen Nietzsche, ‘’Tanrı öldü.’’ cümlesini kendi içinde bağırmaya başladı. Eve döndüğü yaz tatilinde dindar annesine bir daha asla ayinlere katılmayacağını söyledi ve o andan itibaren kiliseye adım atmadı. Bu konudaki duygularını ve düşüncelerini kız kardeşine yazdığı mektuptan bir cümle özetliyor: ‘’Gönül huzuruna ve mutluluğa kavuşmak istiyorsan inan; yok, hakikatin talebesi olacağım diyorsan sorgula.’’

Bir sonraki yıl üniversitesini değiştirip Leipzig’e yerleşti. Burada Alman filozof Schopenhauer ile tanıştı. Ünlü düşünürün karamsarlığını benimsedi ve inancını tamamen yitirdi. Bu dönemde aldığı sürgün cezası onun yolunu Vilhelm Richard Wagner ile kesiştirdi. Hayatının son demlerinde düşman olacağı Wagner ile sağlam bir dostluk kurdu. Bu sırada henüz doktorasını tamamlamamış olan Nietzsche, Basel Üniversitesi’ne öğretim görevlisi olarak atandı. İlk kitabı ‘’Müziğin Ruhundan Tragedya’nın Doğuşu’’nu Wagner’in evinde yazmaya başladı. Kitabını tamamlamak için Alpler’e gitti ama ne yazık ki tamamlayamadan Almanya-Fransa Savaşı’nın patlak vermesiyle geri dönmek zorunda kaldı. Savaşta bir süre gönüllü olarak görev aldı, dizanteriye yakalandı. Kısa bir aradan sonra üniversitedeki  işinin başına döndü.

Nietzsche hiç evlenmedi. Sonu hüsranla biten karşılıksız aşkı, onu kadınlardan iyice uzaklaştırdı. Eski öğrencisi ve dostu Paul Ree’nin tanıştırdığı Salome’ye karşı yoğun ilgi besledi. Üç kez evlenme teklifi etti. Salome ile Paul birlikte Berlin’e kaçana kadar kendisine edilen ihaneti anlamadı. Kadınlar hakkındaki düşüncelerini şekillendiren bu ahlaksız olaydan sonra kalbinin kırığını onaramadı ve yalnızlığı seçti.

Hayat kalitesini düşüren birçok hastalıkla boğuştu Nietzsche. Körlük derecesine yakın olan görme bozukluğu, şiddetli migren, mide rahatsızlıkları peşini hiç bırakmadı. Bu sinsi düşmanları onun daha çok üretmesini engelledi. Sık sık dinlenmek zorunda kalıyordu. En sonunda dayanamayıp profesörlükten istifa etti. Zar zor aldığı emekli maaşı ile ara sıra İsviçre’ye gidiyor, yazı yazmaya devam ediyordu.

3 Ocak 1889’da İtalya’da geçirdiği sinir krizinin ardından hayatının sonuna kadar mantıklı hiçbir şey söylemedi ya da yazmadı. Komşuları; Nietzsche’nin gündüzleri evinin içinde çıplak bir halde dans ettiğini, geceleri ise yüksek sesle piyano çaldığını duyuyordu. Hayatının mecazen bittiği andan itibaren birçok psikiyatri kliniğinde tedavi gördü. Annesi ölene kadar onun gözetimi altında yaşadı. Annesi öldükten sonra nefret ettiği kız kardeşi Elizabeth’e muhtaç oldu. Nietzsche’nin kız kardeşine olan nefreti gençlik dönemine dayanıyordu. Elizabeth, Nietzsche’nin karşılıksız aşkı olan Salome’yi her zaman samimiyetsiz ve ilgi sömürücü buluyordu. Abisinin Salome’ye olan duygularından hoşnut değildi ve bunu her fırsatta dile getiriyordu. Nietzsche’nin Elizabeth’e olan nefretinin asıl sebebi ise yaptığı evlilikti. Dönemin ‘kötü adam’larından olan anti-semitist Bernhard Foerster ile evlenen Elizabeth, eşi ile birlikte Paraguay’da sadece ‘’saf Alman ırkından gelen çiftlerin’’ yaşadığı bir koloni kurdu. Nietzsche ise bu olaylardan sonra kız kardeşini  ’kalitesiz entelektüel’ olarak tanımladı ve sağlığında şu cümleyi kurdu: ‘’Annemi sevmiyorum ve kız kardeşimin sesini duymak bile bana acı veriyor.’’

Nietzsche aciz durumdayken artan şöhretinden Elizabeth faydalandı.  Kendisini abisinin yasal temsilcisi olarak atadı. Nietzsche’nin mesafeli durduğu Alman milliyetçiliği hakkındaki fikirlerini ve hristiyanlığa olan nefretini çarptırarak otobiyografi yayımladı.

Elizabeth’in yanında geçirdiği üç yıldan sonra 25 Ağustos 1990’da hayata gözlerini yumdu. Kız kardeşi onu babasının yanına defnetti. Vefatından kısa bir süre sonra Elizabeth, abisinin taslakları üzerinde istediği değişiklikleri yaparak ‘’Güç İstenci’’ isimli eserini yayımladı.

Peki Nietzsche neden Hitler’in fikir babası olarak anıldı? Cevap çok basit: ‘’Efendi ve Köle Ahlakı’’’kavramı. Bu kavram, neofaşist ve faşistlerin sırtını dayadığı bir kavramdır.

Nietzsche’ye göre öğrenilen, kavranan ilk ahlak ‘Efendi Ahlakı’dır. Efendiler; hayat ve ölüm üzerine karar verebilen, kural koyup sınır çizebilen acımasız kişilerdir. Kendilerini her şeyin üzerinde tutarlar. Güç onlardadır. Koydukları sınırlara ve kurallara karşı gelenleri aciz, çelimsiz ve kötü olarak nitelendirirler. Köleler ise, daha yumuşak ve duygusaldır. Efendiler tarafından sürekli ezildikleri için birlik olma mecburiyetindedirler. Bu mecburiyetten doğan kardeşlik, dostluk, eşitlik gibi duygulara sahiptirler.

Uzun yıllar boyunca efendiler kölelere zulüm etmişlerdir. Bu zulümler sonucunda ‘’köle isyanları’’ ortaya çıkmıştır. Bu isyanlar temelinde ahlaka dayandığı için fiziksel devrim niteliği taşımaz. Tarihteki büyük değişimlerden olan ‘efendi-köle’ değişimi sonucunda köleler efendilerini tahtlarından etmişlerdir.  Köleler tarafından koyulan yeni kurallara herkesin itaat etmesi beklenmiştir. Aslında bu sayede kendi güçsüzlüklerini ele geçirdikleri güçle örtbas etmeye çalışmışlardır. Bir bakıma güçlüden öç almışlardır. İşte bu ‘öç alma’ duygusu hukukun, demokrasinin ve dinlerin gelişmesinde etkili olmuştur. Kısacası demokrasi ve hukuk, Nietzsche’ye göre aşağılık kompleksi sonucu ortaya çıkmıştır.

İşte Nietzsche’nin  bu görüşü Alman faşizminin arkasında yatan itici güçtür.

Nietzsche, dünyaya erken geldiğini ve insanların onu iki yüz yıl sonra anlayacağını söylemişti. Sağlığında beklediği ilgiyi görmedi. Aklını kaybettikten sonra gelen ilginin ise ona bir faydası olmadı. Birçoğumuzun ‘’Böyle Buyurdu Zerdüşt’’ ile tanıdığı felsefenin ünlü isimlerinden Nietzsche, kabullenmeyi kusursuzca reddetmiştir. Bu yönüyle hayatımıza dokunması gereken düşünürlerden, yazarlardan biridir. Düşüncelerini kendi akıl süzgecimden geçirdiğim bu dönemde onu anlamak ve anlatmak için yazdığım üstünkörü  yazıya yine onun vurucu bir cümlesiyle son veriyorum:

‘’Derisini değiştirmeyen yılanlar ölmeye mahkumdur. Bu durum fikirlerini değiştirmeyen insanlar için de geçerlidir.’’

Erken ölmemeniz dileğiyle, sağlıkla kalın.

KAYNAKÇA

1) https://tr.wikipedia.org/wiki/Friedrich_Nietzsche

2) https://tr.wikipedia.org/wiki/Efendi-k%C3%B6le_ahl%C3%A2k%C4%B1

3)https://tr.wikipedia.org/wiki/Ahlak%C4%B1n_Soyk%C3%BCt%C3%BC%C4%9F%C3%BC_%C3%9Czerine

4)https://bigthink.com/scotty-hendricks/the-master-and-slave-moralities-what-nietzsche-really-meant

5)https://tr.wikipedia.org/wiki/Elisabeth_F%C3%B6rster-Nietzsche

6)https://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%BC%C3%A7_istenci

Dilara Üçöz
Dilara Üçöz

Merhabalar, ben Dilara. Yozgat’ta doğdum. Memur çocuğu olmamdan mütevellit Türkiye’nin dört bir yanında eğitim gördüm. Antalya Metin Nuran Çakallıklı Anadolu Lisesi/Almanca mezunuyum.  Şu anda Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrenim görmekteyim. Felsefe ve edebiyata olan ilgimi yazıya dökmekten oldukça mutluyum. Umarım yazdıklarım hayatınıza dokunur, sağlıkla kalın!

Leave a Comment