Posted on: Şubat 17, 2022 Posted by: admin Comments: 0

Bugün doğduğum, büyümeye çalıştığım; acıyı, nefreti, hüznü ve kibri ilk kez ve birçok kez deneyimlediğim bir yere gitmek istiyorum. Aynı zamanda sizi de götürmek. O günlere dair bir şeyler ararken orta okuldaki edebiyat defterimin arasından düşen bir yığın yaprak, bana semaya ağlayarak baktığım günleri hatırlatmaya yetti. Ah nasıl unuttum o günleri, nasıl unutup da cahilce bir sefahat deryasında kulaç attım? Gökten düşen her bir kızgın damla bana bunun hesabını sorarken, gözlerimden dökülen bıkkın damlalar cevap niteliğinde damlıyordu önümdeki kâğıda.


Ve ben yazıyor, yazıyor, yazıyordum. Karanlık geçmişimi önümdeki beyaz kâğıtta arama gayreti beni her geçen gün yormakta olsa da vazgeçmeyeceğim. Viskozitesi kanımla eşdeğer olan mürekkebimin sonu gelmedikçe, ben de ölmeyeceğim. Geçmişim ve acılarım da ölmeyecek ben yaşadıkça. Ben ölünce de yok olmayacaklar; vücut bulacaklar mezar taşımda. Ben coşkulu bir kalabalık eşliğinde düzenlenen panayırın ardından toprağa karışırken…

Hatta o gün se…

(…)

Neredeyim ben bileniniz var mı?

Karşımdaki siluet de kim böyle?

Burası bir apartman dairesi olmalı, şuradaki de bir kombi. Üstünde bir aile resmi, el ele tutuşmuş gülüyorlar. Velhasıl karşımdaki siluet de ruhum, yıllar önce arkamda bıraktığım. Sahi, bunca yıl neredeydi bensiz?

Burası neden bu kadar soğuk?

Ruhumla baş başa mıyım?

Kemiklerim birbirlerini parçalayacak gibi vuruşup dururken, dudaklarım titremekte iken; usulca gezdim etrafı. Burası boşluğu andırıyordu bana. Duyu organlarım işlevini yitirmiş, üryan kalmıştım. Artık bir siluet değil, onlarca siluet etrafımdaydı, anlaşılan başka varlıklar da kendi karanlığından belirip karşıma çıkma cesareti göstermişlerdi. Varlıklar varlık, zamansa zaman olmaktan çıkmışken, ben biçare nerede olduğumu sorgularken; artık hesap verme vaktim gelmişti. Dostlarıma, arkadaşlarıma ve dahası onlarcasına…


Yıkıldığını zannettiğim arkadaşlıklarımın meğerse enerji birikim sürecinde olan birer fay hattı olduğunu nasıl anlayabilirdim ki? Şimdiyse enkazın altında kalmak üzere olan ruhumun beni suçlayacak kadar alçaldığını ona nasıl söyleyebilirdim? Artık kaçamazdım, bunca yıl kaçtığım gerçeklerim yakalamıştı beni. Kaçarken yanlışlıkla çıkmaz sokağa girip de yakalanan bir katil gibi sıkışmıştım köşeye.

Sessiz kalma hakkına sahip miydim?

Belki de se…

(…)

Neredeyim ben bileniniz var mı?

Gözümü alan güneş kazanlarından anladığım kadarıyla bir çatı olmalıydı burası, bulutlarsa sanki elimi kaldırsam dokunacakmışım gibi yakındı. Kazanların arasında beni buruşuk bir kâğıt parçası karşıladı, henüz kurumamış mürekkebi elimde desenler çizmişken pek oralı olmayarak şu dizeleri okudum:

Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
Kim ister bütün bunlara katlanmak
Ağır bir hayatın altında inleyip terlemek,
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,

Shakespeare’in Hamlet’iydi bu. En son bir sabah vakti okula gitmeden göz atmıştım, o gün aslında sadece ölümden korktuğumuz için dünya hayatının tüm rezilliklerine katlandığımız gerçeği soğuk bir su gibi çarpmıştı yüzüme. Bu dizeler yanımda ne arıyordu? Ben neden buradaydım?

Binanın renginden anlaşılacağı üzere, koyu kırmızı, burası benim her gün önünden geçtiğim, bir solukta baktığım lakin bir türlü göremediğim o on üç katlı binaydı. Aşağıya baktığım an yüksekten ne kadar da çok korktuğumu tekrar fark ettim. Çocukken de kâbus görürdüm sürekli zaten. İnsan korktuğunu önünde sonunda yaşamalı mı? Hangimiz yok olmak isteriz ki?

Ölüm ne kadar korkutucu olsa da geçmiş bir karabasan gibi geleceği boğuyorsa bir kurtuluştur, rahata ermedir. Benim korktuğum ölümden sonrası değil, yarındı. Ölüm yarınsızlık demekti, geleceği yok edip belirsizliğe dönüştürmekti. Bu yüzden bir çareydi aslında.


Artık etrafımdakilerin ve ruhumun bu menfaat yuvasından intikam alma vakti gelmişti. Çatlayan kaburgalar birer birer kalbi delip geçmeli, üç aort damarının birinden katran, birinden şarap ve birinden irin fışkırmalıydı. Yargıya taşınmalıydı, evet bu bir dava olmalıydı. Mazlum olan kalp, onun avukatı ruh olmalıydı. Zalim olan sen olmalıydın, senin avukatın ben…


Cesedi görenler şahit olmalıydı. Tanımayanlar mutlaka birini sevdi demeli, tanıyanlarsa patlamış bir cesede feryatlar etmeli, ağıtlar yakmalı. Bir iki günde toprak bakterilerine ziyafet olmalı ceset. Yaşadıkça bir şey yapamadı, öldükten sonra bir fayda sağlamalıydı dünyaya..

Musalla taşında se…

(…)

Bu karanlık da ne böyle?

Burası neden bu kadar sıcak?

Çok dar, nefes alamıyorum.

(…)

2020, Mart

Halil İbrahim Ongun
Halil İbrahim Ongun

Ben Halil İbrahim. Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi birinci sınıf öğrencisiyim. Temel olarak edebiyat ve nöroloji ile ilgilenmekteyim. Birkaç senedir şiir ve düzyazı okuryazarıyım.

Ayşe Bereket
Ayşe Bereket

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesinde birinci sınıf öğrencisiyim. Zihnimdekileri en özgün ve hissettiğim gibi aktarabileceğim türün doodle olduğunu fark ettiğimden beri bu alanda çiziyorum. Ayrıca illüstrasyonu da bu türle birleştirmek kullanmayı sevdiğim teknikler arasında.

Leave a Comment