Posted on: Aralık 30, 2021 Posted by: admin Comments: 0

Dünya Güneş etrafındaki eliptik yörüngesinde bilmem kaçıncı turunu tamamlayacak, birkaç nefes sonra. Biz de bunu kutlayacak, buna özel manalar türeteceğiz. Tıpkı zamanı asırlara, asırları yıllara, yılları da günlere böldüğümüz gibi… En temelde fark edemediğimiz nokta şu: biz Dünya değiliz. Bizim yörüngemiz çizgisel, bir sonu, bir başı var. Arkamızda bıraktığımız, ileride kaygımız var. Yıllar sonrasında bizi bekleyen -şimdi hayalini dahi kuramayacağımız- milyonlarca kuram var. Bu kuramların içinde bocaladığımız gerçeği bir kenara dursun, bazen içinden çıkamayışlarımız var. 

Dünya burada ayrılıyor bizden. O insan ırkından bile daha öncesinden beri bir yol bellemiş kendine, dönüp duruyor orada. Güneş’i de bunca sene değişmemiş hatta. Bizim yörüngemiz çok rezil, çok sınırlı. Pişmanlıklar yüklü sinesinde, tıkılıp kalmışlıklarımız var içinde. Ne diye Dünya’nın tüm dertlerden azade olan eliptik yörüngesini kendi hayatımızda bir yerlere konumlandırmaya çalışırız ki? 

Cevap belli: güçsüzüz. Yaşamak için, belki de ölüme daha rahat yaklaşıyor olmak için, özel günlere ihtiyacımız var. Yeni bir senenin kalbimizde yaratacağı umut kavramına sarılmak istiyoruz belki de. Ancak o umudun da bir havai fişek patlaması kadar kısa süreceğini de biliyoruz.

“Pat!” 

Yeni yıl geldi, vay be! Peki hayatımda ne değişti? 

Hiçbir şey, kaygılarım aynı hâlâ, duruyorlar yerinde öylece. Geçmişimi özlüyorum yine, uykuya dalmak üzere iken, bir gece. Yolun sonuna bir adım daha yakın, bir adım daha uzak başından. Tek değişen budur belki de, belki de ben farkında olmadan yaklaşıyor olduğum ölümü kutluyorumdur. 

Kim bilir?

(2020, Aralık) 

*** 

Kuramları siper etmiş dursam da hâlâ, umut filizlerine sarılı süngümü parlatsam da güneşin ışığının altında; farkındayım ki aldığım her soluğun bir öncekinden tek farkı ölüme bir adım daha yakın olması. Bu yakınlığın yalnızlığa sağladığı süreklilik gerçeğinde sürüklenmeye “yazgı” mı demeliyim her bîçare insan gibi?  

Hayır, olmalı bundan ötesi, olmasaydı beni emri hakka yürüten soluğum nasıl verecekti yürüyen merdivende tersine koşan bir çocuğun hevesini bana yaşamam için? Cevabı belirsizlik sanırım, bir belirsizlik bulutunun içindeydim önümü göremediğim. O kadar göremiyorum ki artık “cevabı belli” bile diyemiyorum. Bu belirsizliğin esasında süregelen bir tekrardan ibaret oluşu da apayrı bir mevzu. 

Sanki seneler bir dejavu da siluetlerin görünüşünden başka hiçbir şey değişmiyormuş gibi. Tüm senaryo, tüm rezalet, tüm keder… Hepsi yeni bir formda belirip de tek görevi olan geçmişi andırmayı getiriyor. Ardından düşüyor sözcükler dilime: “bir form daha…”. Nasıl düşleyemem ki dahasını, düşlemenin verdiği zevki tatmışken defalarca, peşinde getirdiği ıstıraptan nasıl korkabilirim? Ya da nasıl bıkabilirim bundan; neticede bıkmak bırakmaya, bırakmak ayrılmaya yorulacak bu düş döngüsünden. 

Senin yanımdan geçişlerin bile kanıma bir şiir düşürüyorsa, sol omzumda başını duyumsadığım, ismimi sevginde dirilttiğim bir havz-ı hayal sebebi olamaz mı kalp atışımın? Ben bunu gelecekte beni bekleyen o milyonlarca kurama bir türlü dahil edemeyeceğimi kabullenmiş kadar umutsuzsam, neden sebep biliyorum kalp atışıma? Sanıyorum ben buna değil, bunun hayaline ihtiyaç duyuyorum. Çünkü bu kusursuz değil, olası değil, “elimde değil”… Ancak hayali, hayali öylesine nüfuzum hâlinde ki, öylesine bana muhtaç ki… Tüm mükemmeliyetçiliğimi, hayal gücümü, fantezimi neşredebileceğim bir eskiz kâğıdı gibi. Başımın iki yanındaki leke ve karnımdaki yaraların parlamasından feyz alıp da göğsümde derinleştirmem seni… Hecelerimi senin çizgilerinin altında dizgilemem belki. 

Elimde değil tabi ya. Yaşanan ve yaşanacak hiçbir şey elimde değil. Zaten benim elimde olsa yaşamak bu kadar müşkül olmaz, yormazdı beni de. Varlığının bilincinde olduğum herkes, yaşamın benim elimdeliğine olan müdahalesiyle kanıtlar bunu. Basıp geçtiğimiz çakıl taşlarının yeri geldiğinde havzaya hayat veren akarsuların debisini nasıl da kontrol ettiğini, onlara yön verdiğini düşününce iddiamda bir aşırılık göremiyorum, eksik bile. Hayat denilip de bir şarap misali yüzyılları sarhoş eden bu şey, belki de bu yüzden uğramamıştı bana: güzergahımdaki çakıl taşlarının benliğimi saptırıp inancımı dağıtmasından. 

Yeni yıl mı? Ben çoktan yad ettim onu, daha yenisini getirin. 

(2021, Aralık) 

<strong>Halil İbrahim Ongun</strong>
Halil İbrahim Ongun

Ben Halil İbrahim. Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi birinci sınıf öğrencisiyim. Temel olarak edebiyat ve nöroloji ile ilgilenmekteyim. Birkaç senedir şiir ve düzyazı okuryazarıyım.

<strong>Berin Emreoğlu</strong>
Berin Emreoğlu

Merhaba, ben Berin Emreoğlu. 2003 Antalya doğumluyum. Akdeniz Tıp Fakültesinde eğitim görmekteyim. Başta illüstrasyon ve sürreal çizimler olmak üzere farklı resim türleri ile de ilgilenmekteyim.

Leave a Comment