Posted on: Mart 11, 2021 Posted by: admin Comments: 0

Teknoloji ve bilim dünyasındaki gelişmelerden biri olan klonlama, insanlığın geleceği üzerinde etkili olacak en önemli çalışmalardan bir tanesidir. Klonlama konusunda kısa sürede çok hızlı gelişmeler kaydedilmiş olduğu halde etik açıdan konu üzerinde birlik sağlanamamış ve bu nedenle de hukuksa düzenlemeler de tam olarak yapılamamıştır.

Klonlamanın ne olduğundan kısaca bahsedecek olursam eşeysiz üreme yöntemi kullanılarak genetik yapıları aynı canlılar oluşturmaya klonlama denilmektedir. Klonlama, temel olarak iki farklı amaç ile yapılmaktadır. Bunlardan ilki; üreme amaçlı klonlama, ikincisi ise tedavi amaçlı klonlamadır. Üreme amaçlı klonlama da kendi arasında iki farklı amaçla yapılabilir. Bunların ilki; bir bireyin tıpatıp ikizini yaratmak, ikincisi ise; üreme yeteneği olmayan bir bireyi çocuk sahibi yapmaktır. Bu amaçlarla; herhangi bir vücut hücresindeki genetik bilgi kullanılarak yapay dölleme yapılmaktadır. Tedavi amaçlı klonlamada ise; oluşturulan embriyolardan elde edilen kök hücreler yardımı ile yeni organ ve doku üretimi sağlanmaktadır. Üretilen doku ve organlar, hastalıklı organ ve dokuların tamiri veya değiştirilmesinde kullanılmaktadır.

İlk klonlama çalışmaları 80’li yıllarda başlamış ve 1997 yılında erişkin bir koyunun klonlanmasıyla ivme kazanmıştır. Klonlama sonucu dünyaya gelen ilk canlı Dolly adında erişkin bir koyundur. Bu çalışma klonlama karşıtlarının tepkisini almış ve çalışmaların önü kesilmeye çalışılmıştır. Engellemelere rağmen 26 Kasım 2001’de Advanced Cell Technology (ACT) ilk kez bir insan embriyosunun klonlandığını duyurmuştur. İnsan, klonlamaya çok da yabancı olmamakla birlikte tek yumurta ikizleri birbirlerinin doğal klonlarıdır. Laboratuvar ortamında gerçekleştirilen ise yapay klonlamadır. İnsan klonlama üreme hücreleri kullanılmadan vücut hücreleriyle yapılmaktadır. Klonlamada kalıtımsal özellikler aynen alınırken sonradan edinilen özellikler klona aktarılamaz. Örneğin bir liderin klonu olmuşsa bile klonun liderlik özelliklerine sahip olacağı söylenemez.

Etik açıdan klonlamaya gelirsek yapılan çalışmalar sonucunda meydana gelecek insan kopyaları bir endişe ve karmaşaya yol açmıştır. Ancak klonlamayı destekleyen bilim insanları klonlamanın asıl amacının yeni bir insan yaratmak değil, kök hücre üretip insanların tedavisinde kullanmak olduğunu savunmuşlardır. Bu durumda da kök hücrenin nereden üretileceği konusu gündeme gelmiştir. Kök hücreler insan embriyosundan elde edilir. Bu da demek oluyor ki, bir insanın hayatını kurtarmak için bir insan klonunun hayatına son verilmesi gerekeceğidir. Klonlama karşıtlarının itirazları arasında; insan genetik havuzunun zarar görmesi, genetik çeşitliliğin azalması, klonlama sonucu organların zarar görmesi, bağışıklık sisteminin zayıflaması, doğum oranlarının düşmesi ve erken yaşlanma gibi olumsuz tıbbî sonuçlar yer almaktadır. Kişilerin klonlama ile kendileri veya sevdikleri için yedek parça üretmesi, bu yönteme karşı diğer bir endişeyi ortaya koymaktadır. Çocuğuna kemik iliği nakli gereken bir ailenin uygun bir verici bulamadığından, çocuklarının klonunu üretip dünyaya gelen bebeği verici olarak kullanmaları ahlâkî açıdan kabul edilemez görülmektedir. Ancak tüm bu eleştirilere rağmen kök hücre üretiminin birçok faydalı olabileceği alan da bulunmaktadır. Bu teknik kalp kapakçığı, karaciğer, böbrek, pankreas gibi hayatî doku ve organlar üretme şansı verecektir. Bu da dünyada 700 bin kişi diyalize bağlı olarak yaşarken, Amerika’da 3 milyon kişi konjestif kalp yetmezliği hastalığı ile mücadele edip yılda 250 bin tanesi bu hastalıktan hayatını kaybederken, birçok hasta için umut olarak görülebilir.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’ne göre ‘’İnsan Klonlanması’’ etik olarak kabul edilemez. WHO’a göre üreme hakkındaki temel ilkeler ihlal edilmiş olacaktır. Bunlar, insan onuruna saygı duymayı ve insanın genetik materyalinin güvenliğini korumayı içermektedir. İnsan klonlamanın türlerine göre hukuki değerlendirme yapacak olursak, tedavi amacıyla kullanılacak kök hücre çalışmalarını ‘’yetişkin organizmaların klonlanması’’ ve ‘’embriyonik organizmaların klonlanması’’ şeklinde ikiye ayırabiliriz. Yetişkin organizmaların klonlanması belli şartlar altında ciddi hukuki problemlere yol açmaz. Bu müdahaleler hastanın bilinçlendirilmesi ve rızası, hekim tarafından gerekli müdahalenin yapılması vb. şartların gerçekleşmesiyle hukuka uygun duruma gelmektedir. Embriyonik kök hücreler, yeni embriyoların üretilmesi amacıyla bölünür. Buradaki sorun ileride insan olacak bir embriyonun iş bitince imha edilecek bir yedek organ deposu olarak görülmesidir. İnsanların araçsallaştırılması gerek insan hakları gerekse insan onuruna aykırı bir durumdur. Bu nedenle, tedavi amacıyla da olsa bu durum etik değildir. Günümüzde klonlama ile ilgili en kapsamlı ve ayrıntılı düzenlemenin 1997 tarihli “Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi” ve bu sözleşmeye Ek 1998 tarihli “İnsan Kopyalanmasının Yasaklanmasına İlişkin Protokol” olduğu şüphesizdir. Biyo-Tıp Sözleşmesi bu alanda uluslararası düzeyde bağlayıcılık niteliğindeki ilk hukuk metnidir. Türkiye, Biyo-Tıp Sözleşmesini imzalayarak yürürlüğe koymuş, ancak ek protokolü imzalamış olmasına rağmen halen yürürlüğe koymuş değildir. Ek Protokolün 1. maddesi ile üretime yönelik kopyalama yasaklanmaktadır: “Bir insana genetik olarak özdeş, canlı veya cansız başka bir insan yaratmayı amaçlayan herhangi bir müdahale yasaktır”. Genetik olarak özdeş kavramından ne anlaşılacağı ise maddenin 2. fıkrasında açıklanmıştır: Bu maddenin amacına hizmet etmesi için, bir başka insana “genetik olarak özdeş” ifadesi, bir insanın başka bir insanla aynı nükleer genetik seti paylaşması anlamına gelmektedir. Diğer bir yasaklama ise Biyo-Tıp Sözleşmesinin 18. maddesinde yer almaktadır. Bu hükümde; “sadece araştırma amaçlarıyla insan embriyolarının yaratılması” yasaklanmıştır. Tedavi amaçlı klonlama ile ilgili olarak ise herhangi bir yasak getirilmemiştir. Özetle, bahis konusu sözleşme ve ek protokolü ile üreme ve araştırma amaçlı klonlama yasaklanırken, tedavi amaçlı klonlama hakkında bir düzenleme yapılmamıştır.

Türk Hukuk Mevzuatında insan embriyosu hakkında tek düzenleme, Üremeye Yardımcı Tedavi (ÜYTE) Merkezleri Yönetmeliği’dir. Yönetmeliğin 17. maddesi, embriyonun kullanım şartlarını belirtip, uyulmaması durumunda idarî yaptırım öngörmektedir: “Kendilerine ÜYTE uygulanacak adaylardan alınan yumurta ve spermler ile elde edilen embriyoların bir başka maksatla veya başka adaylarda, aday olmayanlardan alınanların da adaylarda kullanılması ve uygulanması ve bu Yönetmelikte belirtilenlerin dışında her ne maksatla olursa olsun bulundurulması, kullanılması, nakledilmesi, satılması yasaktır. Bu yasağa ve bu Yönetmelik hükümlerine uymadığı tespit edilenlerin faaliyetleri Bakanlıkça durdurulur.” Yönetmelik, embriyonun üremeye yardımcı tedavi uygulanacak adaylardan alınan yumurta ve spermler ile elde edileceğini söylemektedir. Dolayısıyla üreme hücrelerinden elde edilmeyen embriyo -bu anlamda tedavi amaçlı klonlama sonucu meydana gelen embriyo- bu düzenlemenin dışında kalmaktadır. Meydana getirilen embriyonun bir başka maksatla kullanılması, nakledilmesi ve satılması ise yasaklanmıştır. Ancak Yönetmelikte, ÜYTE amacı dışında embriyo üretilmesine (klonlanmasına) ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.

Klonlamanın ceza hukuku ve tazminat hukuku bakımından bir sorun teşkil etmediği görülmektedir. Çünkü Türk Hukukunda embriyonik kök hücre çalışmaları, bu aşamada Anayasa ve Ceza Kanunu bakımından herhangi bir hakkın süjesi olamamaktadır. Temel bir insan hakkı olan yaşama hakkı embriyonlar için söz konusu değildir. Embriyonlar ancak çocuk düşürme konusunda, ceninin yaşam hakkı kapsamında incelenebilir ve korunabilirler. Fakat Türk Hukuku açısından bu korunmanın sağlanması için de bazı şartlar gereklidir;

  • Öncelikle böyle bir korunma için embriyonun ana rahminde olması gerekmektedir. Aksi halde hukukumuzda ana rahmi dışındaki embriyonun korunmasına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.
  • İkincisi, gebelik süresi 10 haftayı doldurmalı ve gebelik süresince anne yaşamını tehlikeye sokacak bir durum yaşanmaması gerekmektedir. Aksi halde ceninin yaşamına hukuken son verilebilir. Bu koşullar dahilinde kök hücre çalışmalarına konu olan embriyo, bir ceninin yaşam hakkı çerçevesinde korunabilecektir.

Ülkemizde yukarıda aktarılan mevzuat dışında kök hücre çalışmaları ve dolayısıyla klonlama ile ilgili başkaca bir mevzuat bulunmamaktadır. Bu anlamda hukukî bir boşluk olduğu söylenebilir. Anılan yönetmelik, üreme amaçlı embriyo üretilmesi ile ilgili olduğundan, klonlama konusu ile ilgili birçok soruya yanıt vermekten uzaktır. Tedavi için klonlama, üretim amaçlı klonlama, üretilen embriyolar üzerinde araştırma yapma ilke ve kuralları gibi konular bu yönetmelikte düzenlenmemiştir. Yönetmelikle koruma altına alınan tek husus, elde edilen embriyo fazlalıklar hakkındadır ve bunun yaptırımı ise sadece idarî bir yaptırım olup hukuken yetersizdir. Nitekim bu endişeler doğrultusunda Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan Eylül 2005 ve Mayıs 2006 tarihli genelgelerinde; embriyonik kök hücre araştırmaları ve klinik amaçlı embriyonik olmayan kök hücre çalışmaları ele alınmıştır. Genelgeler klinik yani tedavi amaçlı çalışmaları düzenlemektedir. Bu genelgeler İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi’nin 28/2 maddesiyle çatışmamaktadır. Sağlık Bakanlığı, embriyonik kök hücre çalışmalarının AB mevzuatına uyum kapsamında hukuki, kültürel ve etik yönden uyum sağlanmıştır. Birçok ülke klonlama ve embriyonik kök hücre çalışmalarının koruma tedbirlerini ve konuya ilişkin düzenlemeleri kanunlar çerçevesinde ele alırken Türk pozitif hukukunda bunun hiyerarşide daha altta bulunan genelgelerle yapıldığını görülmektedir. Bu düzenlemelerin ise konuya ilişkin her detayı içermediği bir gerçektir.

Sonuç olarak gen teknolojisindeki ilerlemelerle beraber klonlama ve kök hücre çalışmalarındaki gelişmeler etik tartışmaları beraberinde getirmiştir ve bu tartışmalara ancak yeterli ve gerekli hukuksal düzenlemeler ile son verilebilir.

KAYNAKÇA

https://lawtudent.com/makale/klonlama-kok-hucre-calismalari-ve-biyotip-sozlesmesi/

https://jag.journalagent.com/adlitip/pdfs/adlitip_21_2_31_45.pdf

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/622710

http://www.e-akademi.org/incele.asp?konu=KLONLAMA%20VE%20K%D6K%20H%DCCRE%20%C7ALI%DEMALARI%20KAR%DEISINDA%20%20%DDNSAN%20ONURUNUN%20KORUNMASI%20HAKKI&kimlik=-1385159815&url=makaleler/cgul-1.htm

GÜL, Cengiz. ‘’Klonlama ve Kök Hücre Çalışmaları Karşısında İnsan Onurunun Korunması Hakkı’’. Melikşah Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Gen Hukuku Özel Sayısı, Cilt 1, Sayı 1. 2012

Vildan Orhan
Vildan Orhan

Merhaba, ben Vildan Orhan.  12 Ocak 2001 Elazığ doğumluyum. Ankara’da yaşıyorum. Lise öğrenimimi Final Temel Lisesinde tamamladım. Şu an Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesinde lisans öğrenimimi sürdürüyorum. Okumayı, dinlemeyi, izlemeyi, konuşmayı ve yazmayı seviyorum. Elimden geldiğince ilgimi çeken konularda fikirlerimi ve bilgilerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Yazılarımdan keyif almanız dileğiyle..

Leave a Comment